57. Alay'ın başında bu mıntıkadaki çıkarmaların o ana kadar aldığı biçimi kendi gözleriyle müşahede etmek isteyen 19. Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal, 261 rakımlı tepe yakınında geri çekilmekte olan askerleri durdurmuş, neden kaçtıklarını sormuştu. Bu önemli hadiseyi kendisinden aktarmak gerekirse; Bizzat yol bulmak ve müfrezeyi oradan sevk etmek sureti ile Kocaçimentepe'ye ulaşıldı. Şimdi Kocaçimentepesi'ni tasavvur edin. Kocaçimen yarımadanın en yüksek tepesidir. Fakat Arıburnu noktası ölü açıda kaldığından buradan görülmüyor. Orada denizde bulunan gemilerden ve zırhlılardan başka hiçbir şey görmedim. Düşmanın karaya çıkmış piyadesinin henüz oradan uzak olduğunu anladım. Askerler o müşkül araziyi beklemeden geçtiği için yorulmuş ve yürüyüş derinliği pek fazla derinleşmişti. Alay ve batarya kumandanına askeri tamamen toplayıp küçük bir istirahat vermelerini söyledim. Denizden görülmeden on dakika kadar bekleyecekler, sonra beni takip edeceklerdi. Ben de orada bir Abdalgeçidi vardır, o Abdalgeçidi'nden Conkbayırı'na gidecektim. Yanımda yaverim, emir zabitim ve sertabip ile oralarda tekrar bulunduğumuz fırka cebel topçu taburu kumandanı olduğu halde evvelâ atlı olarak yürümeye teşebbüs ettik, fakat arazi uygun değildi. Hayvanları bıraktık, yaya olarak Conkbayırı'na vardık. Şimdi burada tesadüf ettiğimiz sahne çok enteresan bir sahnedir. Ve vak'anın en mühim ânı bence budur. Bu esnada Conkbayırı'nın güneyindeki 261 râkımlı tepeden sahilin gözetleme ve emniyetine memuren oralarda bulunan bir müfreze askerinin Conkbayırı'na doğru koşmakta, kaçmakta olduğunu gördüm. Size şu konuşmayı aynen okuyacağım! Bizzat bu askerin önüne çıkarak;
"-Niçin kaçıyorsunuz?" dedim.
"-Efendim düşman!" dediler.
"-Nerede?"
"-İşte!" diye 261 râkımlı tepeyi gösterdiler.
Gerçekten düşmanın bir avcı hattı 261 râkımlı tepeye yaklaşmış ve tam bir serbestlikle ileriye doğru yürüyordu. Şimdi vaziyeti düşünün; Ben kuvvetlerimi bırakmışım, askerler on dakika istirahat etsinler diye... Düşman bu tepeye gelmiş... Demek ki düşman, benim askerlerimden daha yakın! Ve düşman, benim bulunduğum yere gelse kuvvetlerim pek fena bir vaziyete uğrayacaktı. O zaman artık bunu bilmiyordum, bir mantık muhakemesi midir, yoksa içgüdü ile midir, bilemiyorum;
"-Düşmandan kaçılmaz." dedim.
"-Cephanemiz kalmadı." dediler.
"-Cephaneniz yoksa, süngünüz var." dedim.
Ve bağırarak bunlara süngü taktırdım. Yere yatırdım. Aynı zamanda Conkbayırı'na doğru ilerlemekte olan piyade alayı ile cebel bataryasının yetişebilen askerlerinin marş marş ile benim bulunduğum yere gelmeleri için yanımdaki emir zabitini geriye gönderdim. Bu askerler süngü takıp yere yatınca düşman askerleri de yattı. Kazandığımız an bu andır...
Kaynak: Çanakkale Hatıraları, Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal ile Mülakat, Ruşen Eşref, Arma Yayınları, 2005, s/22-23
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder