31 Temmuz 2018 Salı

Çanakkale Müstâhkem Mevki Komutanlığı Kurmay Başkanlığı'nı yapan, Cevat Paşa'dan sonra ikinci adam olan ve 18 Mart Deniz Muharebesi'ni Cevat Paşa'nın yokluğunda, saat 14.30'a kadar idare eden Yarbay Selahattin Âdil Bey'in pek bilinmeyen bir fotoğrafı.
Gizli kahraman olarak kalmayı yeğleyen Selahattin Âdil Bey, başarılarını çocuklarına dahi anlatmamış mütevazı bir kimse olmuştur. Anılarını 1983 yılında, "Hayat Mücadeleleri" adı altında, 2007 yılında da, "Çanakkale'den Mektuplar" adıyla oğlu Semuh Âdil yayımladı.

Tarih; 20-26 Aralık 1963... "Kanlı Noel" "Eğer kanınızda zerre kadar Türk kanı varsa, Kıbrıs'a müdahale edersiniz." Hastanede, Vural Türkmen'in yanında yatan "Tahsin" soyadlı bir mücahitin, İsmet İnönü'ye hastane ziyareti sırasında söylediği hafızalara kazınan bir sözüydü bu...
Rumlar, genç ve yaşlı demeden önüne gelen Kıbrıs Türkünü katlediyor, yakıp yıkıyordu. Olaylarda toplam 364 Kıbrıs Türkü hayatını kaybetti.



Tarih; 20 Temmuz 1974... Kıbrıs Barış Harekâtı'nın başlaması ve Cenevre'de yapılan görüşmelerden bir sonuç alınamayınca "Ayşe tatile çıksın!" denilerek, Kıbrıs'a düzenlenen ikinci harekâtın sonucunda, çok sayıda Rum askerinin zaiyat verdi.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin (15 Kasım 1983'te bağımsızlık kazandı) kurulmasına vesile oldu.

30 Temmuz 2018 Pazartesi


Gittiği her yerden kır çiçekleri toplayan Enver Paşa, bunları üzerlerine kısa aşk ifadeleri yazdığı kağıtlara yapıştırarak Naciye Sultan'a göndermiştir. Fotoğraftaki çiçekleri de I.Dünya Savaşı'nın en kritik günlerinde, 1916'da eşine yollamıştır.

Sokullu Mehmed Paşa gönderilen Venedik elçisine İnebahtı Deniz Muharebesiyle ilgili, "Biz Kıbrıs'ı almakla sizin kolunuzu kestik, siz İnebahtı'da bizi yenmekle, sakalımızı tıraş ettiniz. Kesilen kolun yerine yenisi gelmez, fakat kesilen sakal daha gür çıkar." demiştir.


Birinci Dünya Savaşı pilotlarından, Fransız Georges Guynemer ile karşılaşan Alman Ernst Udet'in, çatışma başladığında silahları tutukluk yapınca, bunu fark eden Guynemer şövalyece bir davranışla saldırıya geçmeden uzaklaşıp gitmiş ve Udet mucize eseri kurtulmuştur.


Alman piyadesinin iki ana tüfek tipi vardı: Mauser Gewehr 88 (1888) ve Mauser Gewehr 98 (1898). Gewehr 98 çok isabetliydi ve Alman ordusunda II. Dünya Savaşı'na kadar kullanıldı. Kalibre: 7.92 mm (0.312 inç) (Mauser Gewehr 98) Şarjör: 5 mermi
Sistem: Önden kilitlenen sürgü kollu Uzunluk: 125 cm Ağırlık: 4.3 kg İlk hız: 870 m/sn
Kaynak: I. Dünya Savaşı (Resimli Harp Tarihi) - Ian Westwell

Çanakkale; boğaz istihkâmları arasına sıkışmış, harplerden çok zarar görmüş fakat manen yükselmiş mütevazı bir kasabadır. Buranın genel manzarası pek heybetlidir. Sahil de durup da karşılara bakıldığı zaman ya bir kale bedenini, yahut büyük istihkâmların top mazgallarını, onların arkasında yeşil sırtları, daha ileride mezarlıkları, biraz duygulanınca onların üstünde şehitlerimizin hayallerini görürsünüz.

-Tbp. Binbaşı Mehmet Derviş Kuntman



Süleyman Askerî Bey’in politikada bazı sert müdahalelerinden dolayı, İttihat ve Terakkicilerden bazıları ondan adeta çekiniyorlardı. Enver ve Cemal Paşaların kendisine fevkalâde dostlukları ve güvenleri vardı. Merhum Cemal Paşa, hatıralarında Askerî’den şöyle bahsetmektedir:
"Süleyman Askerî Bey, biraz acul (aceleci-ici dar) ve biraz da fazlaca nikbin (iyimser) olmasına rağmen pek mükemmel ve müteşebbis bir idare adamı olduğu söylenebilir. Farklı zekâsı, son derece cesaretli ve güvenilir olan bu şahsiyet bilâhare (sonradan) konferansı esnasında ve devamında Türk-Bulgar ittifakı esasinin tespitinden memlekete pek çok
siyasi yararlılıklar temin etti."

Süleyman Askerî Bey



-Bilgili ve aydın bir adam bir suç işlerse,sence aynı suçu işleyen bilgisiz bir adamla aynı cezaya mı çarptırılır? Yoksa cezaları farklı mı olur?
Kaynak: Orhan Karaveli - Ali Kemal (Doğan Kitap)

Çanakkale Muharebeleri Hakkında Bilgiler
1915 yılı, Temmuz ayındaki bu ilk ziyaret hakkında Ali Canip Yöntem'in anlattıkları şöyledir: "Biz Çanakkale'ye gittiğimiz zaman henüz Anafartalar muharebeleri olmamıştı. Mustafa Kemal yarbaydı fakat ilk kahramanlığını göstermiş, İngilizlere ilk zapartayı atmış ve onları Arıburnu'nda bir yere mıhlamıştı."
Arıburnu kumandanı Vehib Paşa'nın ağabeyi Esad Paşa idi. Arıburnu'na geldik. Orayı gezerken birdenbire İngilizlerin bir bombardımanı başladı ve aynı zamanda kulağımıza da bir mızıka sesi geldi. Esad Paşa'ya sordum:
"-Paşam, bu ne? Mızıka çalmaya başladı. İngilizler de yaylım ateşine." Esad Paşa cevap verdi: "-Dikkat edin, bütün mermiler şu üst tarafımızdaki Cesarettepesi'ne yöneltiliyor. Her gün öğle zamanı oldu mu, oradaki Tümen kumandanı Mustafa Kemal Bey, askerlerine bando ile yemek yedirir ve İngilizlerin bu sesi duyan gemileri, Mustafa Kemal'e ateşle cevap verirler.
Yemek bitince bando da kesilir, İngilizler de sırf hiddetlerinden açtıkları ateşe nihayet verirler."
Dedim ki: Paşam müsaade eder misiniz, Mustafa Kemal Bey'i Selanik'ten tanırım, bir hal hatır soralım."
"-Hay hay dedi ve kendisini telefonla buldu." "[Mustafa Kemal] sanki bir gazinoda konuşuyormuş gibi: 'Beyazkule'den, Olimpos Palas'tan, Kristal'den, Yonyo'dan acaba ne haber?' diyordu. Cevap verdim:" "-Bey'im onlar masal oldu ama sizin şahametinizi burada da gördük ve işittik." "Arkadaşlarımın kimler olduğunu sordu, saydım. Telefonu Emin Bey'e verdim. O da bir müddet konuştu sonra beni istedi, konuştuk. 'Acele benim yanıma geliniz, arkadaşlarınızla," dedi. "-Esad Paşa'ya arz edeyim," dedim. "Aramızda bir buçuk kilometre varmış." "Esad Paşa ile Mustafa Kemal Bey arasında telefonda münakaşa başladı. Mustafa Kemal, bizim oraya gitmemizi istiyor, Esad Paşa: "-Örtülü ateş altında, bu beyler ise bana Harbiye Nazırı'nın emaneti, yollayamam," dedi. "Mustafa Kemal, 'Yaverimi yollayayım, onları alsın getirsin," diye ısrar etti fakat Esad Paşa: 'Kendin de gelsen, gene bunları oraya yollayamam!' cevabını verdi, bu sebeple onunla görüşemedik."
1915 yılı Temmuz ayındaki bu ziyaretle ilgili olarak Hamdullah Suphi (Tanrıöver) İkdam gazetesinde yayınlanan notalarında cephede tanık oldukları bir "hava saldırısı" hakkında şunları yazmıştır:
(...) Nöbetçiler, bir tayyare fark edilir edilmez, sesleniyor, tehlikeyi haber veriyorlar. Karşıda bir ırmağın yatağını örten ağaçların perdesi arkasından biri, meydana doğru çıkarak haykırdı: "-Tayyare geliyor!.. Buna karşı ilk tedbir toplu bulunmak, dağılmaktı. Çayırlıktaki ağaçların altına birer ikişer gizlendik ve oradan tayyareyi gözlemeye başladık. Derinde, güney tarafını kapayan tepelerin üstünde gergin kanatlarla yavaş yavaş süzülüyor, dolaşıyordu. Etrafında beyaz dumanlar asılmaya başladı. Bu küçük toparlak bulutlar,karşı tarafın sırtında tayyareleri yaklaştırmayan toplarımızın ateşini gösteriyordu. İkinci bir tayyare, Akbaş üstünden,sahil taraflarından evvelkine iltihak etti. Şimdi her ikisi, kendilerine küçük kuşlar nispetini veren bir yükseklikte güneye doğru yaklaşıyor. Hepimizin muhterem ismini öğrendiğimiz Batarya kumandanı Yüzbaşı Fuad Bey'in onlara yolladığı mermilerde gösterdiği nişancılığı, tayyarelerin tam yanına isabet eden infilakları beğenerek takip ediyoruz. Bu defa da kurtuluyor ve tepelerin ardında gözden silinip kayboluyorlar."
1915 Temmuz günlerinde Çanakkale'de savaş alanlarını ziyaret eden ilk "Edebi Heyet" 23 Temmuz 1915 günü bir torpido ile İstanbul'a dönmüştür." 1918 yılında ziya Gökalp önderliğinde, Yeni Mecmua'nın 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi'nin yıl dönümü nedeniyle hazırladığı özel sayı yayınlanmıştır.
1915 Kasımından 1918 Haziranına kadar on beş günde bir yayınlanan Harp Mecmuası, fotoğraf ve baskı açısından son derece kalitelidir.
Harp Mecmuası bu amaca uygun olarak birçok yazılar yayınlanmıştır. Bunların sahipleri arasında; Ziya Gökalp, Abdülhak Hamit, Ağaoğlu Ahmet, Ahmet Refik, Süleyman Nazif, Falih Rıfkı, Mithat Cemal, Mehmet Emin, Cenap Şahabettin gibi dönemin tanınmış yazar ve şairleri bulunmaktadır.
"1915 Mayısının iptidalarında İngiltere Hükümeti, Çanakkale Boğazı'na karşı yapılan birinci teşebbüsün iflas etmesine başlıca sebep, bu teşebbüse tahsis edilen kuvvetin kifayetsiz olduğunu pekâlâ biliyordu.
Böyle olduğu halde Hükümetin, General Hamilton'u yeni bir teşebbüs-i müessirde bulunabilmesi için beş fırkalık bir kuvvetle takviye etmeye karar verinceye kadar iki ay vakit geçmiştir."
3 Ağustos 1915 günü İngiltere Donanma Bakanı Winston Churchill, Çanakkale deniz muharebelerine katılan kardeşi John Churchill'e şunları yazmaktadır: (...) Evet savaş bir kumardır. Başka bir şey de olamaz.
(...) Yargıları en sona saklamalıyız..(...) Bu savaşta başka hiçbir büyük saldırı, müttefiklerin davası için böylesine çok şey sunmamıştır.(...) 1915 Gelibolu Seferi'ndeki askerî başarısızlık yüzünden hemen koltuğunu kaybeden ve defalarca seferdeki rolünü sorgulayan eleştiriler alan İngiltere Donanma Bakanı, İngiltere ve Müttefiklerine ait donanmanın Çanakkale Boğazı'nı geçerek İstanbul önünde demirleyeceklerinden emindir.
6 Ağustos 1915 günü İngilizler, Arıburnu Cephesi'ne giderek şiddetlenen bir topçu ateşine başlamışlardır.
6-7 Ağustos gecesi boyunca bu ateş sürmüştür. Anafartalar mıntıkasına ait Ağıldere taraflarında da sürekli Piyade ateşi işitilmiştir.
19. Tümen Komutanı Albay Mustafa Kemal, İngiliz Kuvvetlerinin bu yeni saldırı planı karşısında hiç tereddüt etmeksizin kesin hükmünü vermiştir:
"Gece vakti veya günün ağarmasıyla beraber, düşman, 19. Tümen Cephesi'ne taarruz edecektir."
19. Tümen Komutanı Albay Mustafa Kemal,7 Ağustos gecesi saat 03.30'da birliklerine şu emri vermiştir: "Düşmanın sabahleyin cephemize bir hücuma kalkması muhtemeldir. Mesafenin yakınlığı cihetiyle anî olan hücumlara derhal karşılık vermek için kıtaların uyanık ve erlerin silahlarını kullanmaya hazır bulunması lazımdır. Buna göre subaylar, erleri, uykularını yenmeye sevk ve teşvik ve taktik durumun nezaketine uygun olarak hazırlık derecesinin her an ve zaman mükemmel tutulması hususunu rica ederim."
Komutanın notlarına göre, "Geçen bu anlar pek mühimdi[r]." 14. Alay'dan süngüyle yaralanmış bir subay ve erler Mustafa Kemal'in karargahına gelmişler ve birliklerinin kısmen esir alındığını, kısmen de püskürtüldüğünü söylemişlerdir. 7 Ağustos 1915 günü sabah saat 04.00'den itibaren düşman topçusu yeniden şiddetli ateşle ve 45 dakika sonra da Tümen cephesine yönelik hücumlara kalkmıştır. Bu şiddetli hücumlar, Türk askerinin dayanıklılığı sayesinde ve düşman büyük kayıplar verdirilerek geri püskürtülmüştür. Türk siperlerine giren düşman askerleri de, siperlerde imha edilmişlerdir. Öğleye doğru düşman,Tümen'in sağ kanadına, Cesarettepesi'ne ikinci bir saldırı düzenlemiş ve bu da çok fazla sayıda kayıpla etkisiz hale getirilmiştir. Düşman tarafından Tümen cephesine yapılan bu saldırıların asıl hedefi, Tümen'i ezmek ve Kocaçimen silsilesini ele geçirmektir. 7 Ağustos 1915 gecesi saat 20.40'tan itibaren düşman, tümen cephesine yeniden şiddetli piyade ve mitralyöz ateşi açmıştır.
19. Tümen, önemli kayıplar verdiği için tüfek sayısı azalmış,bunun üzerine Tümen Komutanı Mustafa Kemal,ihtiyat kuvveti talep etmiştir.
19. Tümen, Yeni Zelandalı birliklerin ilk darbesini karşılamış, 7 Ağustos'ta Avustralya Hafif Süvarilerini yok etmiş ve çatışmalarını sürdürmüştür. Komutanın gözünde, Conkbayırı'ndaki karışıklığı düzeltmek için bir şeyler yapılmasa Türk kuvvetleri bütün vadiden çekilmek zorunda kalacaklardır. Bu nedenle cephenin tek bir komuta altında toplanması zorunludur. "Eldeki bütün birliklerin komutam altına girmesinden başka çare yoktur," diye düşünmektedir.
27. Alay Komutanı Albay Şefik Aker'in bu konuda önemli bir tanıklığı vardır: "Birgün muharebenin sükûnetli bir zamanında Tümen Komutanımız Mustafa Kemal Bey'i ziyarete gitmiştim. İngiltere'den yeni gelmekte olduğunu işittiğimiz bu kuvvetlerin nerede karaya çıkıp ne yapmak isteyecekleri mevzuu üzerinde mübahase (tartışma) cereyan etti. Müşarileyh, bu gelecek kuvvetlerin Anafartalar'da karaya çıkıp Boğaz'a ilerlemek ve biz yani Arıburnu kuvvetimizi çevirmek ve aynı zamanda da cepheden bizi zorlamak isteyecekleri mütalaasında bulunmuşlardı. Bu zanları aynen isabet etmişti.
Halbuki Ordu Kumandanı Liman Von Sanders Paşa, bu yeni kuvvetlerin Saroz Körfezi sahiline (Bolayır ve şimal sahillerine) çıkacaklarına kail olarak üç Tümenimizi orada tutmuş ve bilakis Anafartalar mıntıkasını üç Taburdan ibaret bir tarassut kuvvetine bırakmıştı.(...)" 8 Ağustos 1915 Akşamı, Türklerin 20. Yüzyıldaki ilk destansı-romantik efsanesi 19. Tümen Komutanı Albay Mustafa Kemal'in muharebe alanında aniden beliren bir yönetim krizinin çözümü için Kolordu Komutanlığı düzeyinde Anafartalar Grubu Komutanlığı'na atanmasıyla başlamıştır.

EMİRLER...

Çanakkale Kronolojisi 1914-1916

Kaynaklar: Komutan ve Evlâtları - Prof. Dr. Hikmet Özdemir Çanakkale Kahramanları - Lütfi Gülşen


















18 Mart 1915 Çanakkale Deniz Muharebeleri ile ilgili Bilgiler
Kabaca 62 km. uzunluğundaki Çanakkale Boğazı 1,2 km ile 7 km arasında değişen bir genişlik göstermektedir. Ege Denizi girişinde 3,2 km genişliktedir. En dar olduğu kesim Çanakkale ile Kilitbahir Burnu arasıdır ve burada genişlik 1,2 km boğaz boyunca yüzey akıntısı, Marmara Denizi'nden Ege Denizi yönündedir.
Dolayısıyla Marmara'ya geçen su üstü tekneleri için hız kesicidir. Çanakkale Boğazı'nın savunması kolordu düzeyindeki Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanlığı sorumluluğundadır. Komutanlık,Osmanlı İmparatorluğu ile Almanya arasında ittifak antlaşmasının yapıldığı 3 Ağustos'tan sonra, Başkomutanlık'ın emri ile 5 Ağustos 1914 tarihinde kurulmuştur. Komutanlık, hem İstanbul Boğazı hem de Çanakkale Boğazı savunmasında sorumlu olan Alman amirali V. Usedom'a bağlıdır.
Çanakkale Deniz Savaşı öncesinde Mevkii, Cevat Paşa komutasındaydı. Cevat Paşa'nın emrinde iki piyade tümeni ve çeşitli topçu bataryaları ve destek kıtaları bulunmaktaydı.
Boğaz'ın savunması esas olarak mayın hatlarına dayanmaktadır. Ancak sahillere teşkil edilen top bataryaları gibi ek önlemlerle bu mayın hatlarının güvenliğinin sağlanması gerekmektedir. Seferberlik ilanının hemen ardından Boğaz'ın ana savunmasını oluşturmak üzere mayın hatları döşenmesi çalışmaları başlatılmıştır.
Bunun için en uygun kesim,doğal olarak Boğaz'ın en dar olduğu aralıktır. Çanakkale Boğazı, girişten Kepez Burnu'na kadar görece geniştir. Nara Burnu'na kadar yeniden genişler ama Boğaz'ın en dar yeri Çanakkale kenti ile karşıda Kilitbahir arasıdır.
Bu nedenle mayınlama çalışmaları Kepez Burnu önlerinden Çanakkale gerisine kadar olan kesimde yapılmıştır. Esasen Boğaz'a mayın döşenmesi ile ilgili elde hazır bir plan vardır. İki mayın hattı öngören bu plan İngiliz Deniz Kuvvetleri'nden bir subay tarafından hazırlanmıştı. İtilaf Devletleri Birleşik Filosu'nun, Çanakkale Boğazı'na yönelik ilk saldırısının yapıldığı 19 Şubat 1915 tarihine kadar, Boğaz'a 9 mayın hattı döşenmiştir. Bu hatlar 40-45 metre aralıkla,çoğunlukla 4-5 metre derinliğe (birinde 2,5 metre) aralıklarla atılmış mayınlardan oluşmaktadır.
Bu mayınlama çalışmaları sırasında bazı mayınlar kısa süre sonra infilak etmiş, bazıları da akıntı nedeniyle sürüklenip işlemlerini yitirmişlerse de büyük kısmı ele geçirilip kullanılmıştır.
Tüm bu çalışmalar ve sonrasındaki mayınlama faaliyetleri Müstahkem Mevkii Komutanlığı bünyesindeki Mayın Grup Komutanı Binbaşı Nazmi (Akpınar) Bey'in yakın gözetiminde gerçekleştirilmiştir. Nusret Mayın Gemisi mürettebatı 61 kişiden oluşmaktaydı. Tophaneli Hakkı Bey mayınlama işlemi sırasında heyecanına yenik düşerek orada şehit olmuştur.
Bu çalışmaların sonucunda 18 Mart'a kadar toplam 403 mayın kullanılmıştır. Tüm bu mayınların büyük kısmı, Ruslar tarafından Yavuz ve Midilli'nin Karadeniz'e çıkmasını önlemek için İstanbul açılarına döktükleri mayınların toplanmasından gelmektedir.

Diğer bir kısım mayın ise, Trabzon açıklarından toplanan Rus mayınları, İzmir sularında ele geçen Fransız mayınları ve Balkan Harbi'nden kalma Bulgar mayınlarıdır.
Bu şekilde ele geçen mayınlar Alman torpil uzmanı Yüzbaşı Goehl tarafından tek tek kontrol edilmiştir ve toplam 145 adet olarak Çanakkale Boğazı'nda kullanılmıştır. Hatlar halinde dökülen mayınlardan bir kısmı zaman içinde, esas olarak güçlü fırtınalar nedeniyle yerlerinden koparak akıntıya kapılmıştır.
Mayın üretimi olmadığı için bu mayınlar fazlasıyla değerliydi. Bu yüzden çarpıp havaya uçma tehlikesi göze alınarak su üstünden toplanmasına çalışılmış, büyük bir kısmı bu şekilde toplanmıştır.
Mayınlama önlemleri yanında, zamanı geldiğinde akıntıya bırakılarak, İtilaf Devletleri gemilerine doğru sürüklenmeleri için, 13 mayın ayrılmış ve bunların suya bırakılması için gereken düzenlemeler yapılmıştır.
Savaş Öncesi ve Savaşın Seyri: Çanakkale Savaşları iki safhadan oluşur: A- 19 Şubat-18 Mart tarihleri arasında vuku bulan deniz savaşları B- 25 Nisan 1915-9 Ocak 1916 tarihleri arasında yaşanan kara savaşları

Müttefikler, Çanakkale'yi geçmek için hazırladıkları planı 19 Şubat 1915'te uygulamaya başladılar. Saldırının başlama tarihi olan 19 Şubat öylesine seçilmiş bir tarih değildi. Bu tarih daha önce yaşanmış olan tarihî bir olayın yıl dönümü idi. 1807 yılında Osmanlı Devleti, Rusya ile savaşıyordu ve İngiltere Rusya ile müttefikti. Bu sebeple Rusya'ya yardım etmek üzere donanma gönderilmişti.
Amiral Duckwort komutasındaki İngiliz donanması, Çanakkale önüne gelerek 19 Şubat'ta, Boğazı savunan Türk muhafızlarının gafletinden faydalanıp Boğazı geçmiş ve İstanbul önüne gelmişti. Yaklaşık bir ay Adalar civarında demirleyerek, İstanbul'u tehdit etmiş; ancak Osmanlı Devleti'nin aldığı tedbirler sayesinde, bir şey yapamayacağını anlayan donanma, çareyi kaçmakta bulmuş, bu sefer hazır bekleyen Boğaz muhafızlarının mukabelesiyle karşılaştığından bir miktar zayiatla, kendini Çanakkale Boğazı dışına atabilmişti. Çanakkale Savaşları'nda tarihi olayları ve sembolleri kullanmaya özen gösteren müttefikler işte Amiral Duckwort'un Boğazı geçtiği gün saldırıyı başlatmışlardı. Yine tarihe bir gönderme olarak ilk mermiyi Agamemnon zırhlısına attırmışlardı.
Bilindiği üzere Agamemnon, Homeros'un İlyada destanında, Truva'ya saldıran ve hile ile Truva'yı ele geçiren Yunan kralıdır. Müttefiklerde savaş boyunca,kendilerini İlyada destanının Truva'yı zapta gelen kadim Yunan ordusu ve tabii ki Türkleri de Truvalı olarak görme fantezileri görülmüştür.
Hatta bu durum Türk tarafını da etkilemişti.
Yeni Mecmua'da yayımlanan bir makalede bu münasebetle şöyle bir cümle vardır: "Truva bir hayaldi, Çanakkale gerçek!" Bu durum daha sonra da sürmüştü. 31 Ekim 1918'de, Mondros Mütarekesi aynı Agamemnon zırhlısında imzalanmıştı. Amiral Carden komutasındaki 100'e yakın büyük küçük gemiden oluşan müttefik donanması 19 Şubat'ta harekete geçti. Esasında müttefikler Boğazı kolayca geçeceklerini ümit ediyorlardı.
Churchill'e göre, İngiliz donanması Boğaz'da görününce, Türkler topları bırakıp kaçacaktı. Hatta o kadar emindiler ki İngiliz Cook Seyahat Şirketi İstanbul'a tur bile organize etmişti. 12 zırhlı savaş gemisi tarafından Çanakkale Boğazı’nın Anadolu ve Rumeli yakalarındaki giriş istihkâmları bombardıman edildi.
25 Şubat'a kadar havaların kötü gitmesi sebebiyle saldırıya ara verildi.O gün yeniden giriş istihkâmları topa tutuldu ve Seddülbahir ve Kumkale'deki tabyalarımız susturuldu.
25 Şubat-18 Mart tarihleri arasında mayın tarama ve Boğaz’ın orta bölümündeki seyyar ve sabit bataryaların susturulması için mücadele ettiler. Bu dönemde 4 Mart'ta, Seddülbahir ve Kumkale'ye birkaç yüz asker çıkarılarak buradaki topların tamamen tahrip edilmesi amaçlandı.
Ancak karada bekleyen Türk askerinin şiddetli mukabelesi üzerine zayiat vererek gemilere alındılar.
Özellikle, Seddülbahir'e çıkan düşman askerlerini karşılayan müfrezenin içinde bulunan, Bigalı Mehmet Çavuş'un, kahramanca hareketi, daha savaşın en başında Türk askerinin cesaret ve kahramanlığını göstermesi açısından büyük akis uyandırmıştır.
15 Mart'ta, Amiral Carden rahatsızlığını beyan ederek görevden affını istedi ve 16 Mart'ta Amiral De Robeck komutanlığa getirildi. İngiliz hükümetinin bir an önce sonuca gidilmesi yönünde baskıları üzerine 18 Mart'ta son ve kat'i hücuma karar verildi.
Türk tarafında ise bu tarihe kadar cesaret ve inatla fevkalade bir mukavemet yapılmaktaydı. Silah gücü bakımından kıyas kabul edilmeyecek derecede zayıf olunduğu bilinmesine rağmen bütün imkanlar seferber edilerek karşı konulmaktaydı. Buna rağmen müttefik donanmanın Çanakkale'yi geçmesi ihtimali de göz ardı edilmiyordu. İstanbul'da bunun için bazı hazırlıklar yapılmıştı. Marmara sahillerine toplar yerleştirildi ve tahkimat yapıldı. İstanbul sonuna kadar savunulacaktı.
18 Mart günü düşman, içinde Queen Elizabeth gibi en son model gemilerin de bulunduğu 18 zırhlıdaki büyük çapta 316 topuyla, bizim kıymet ve kudretçe daha zayıf özelliklere sahip büyük çaplı sadece 73 topumuza karşı saldırıya geçti. Bu bir çeşit yüzer kalelerle sabit kalelerin savaşı olacaktı. Askeri otoriteler yüzer kalelere şans vermekteydi.
Saat 11'de başlayan savaş,akşam 18'e kadar devam etti ve düşmanın üç zırhlısının batması, üçünün havuza alınacak derecede hasar görmesiyle kuvvetinin üçte birini kaybetmiş bir halde geri çekilmesiyle sonuçlandı.Bu savaşta gemilerin amansız ateşleri altında büyük bir cesaret ve fedakarlıkla savaşan Türk topçusunun hizmeti her türlü takdirin üstündedir. Vazifesini kutsal bilen Türk askerinin savaşa nasıl bir imanla motive olduğunu Seyit Onbaşı'nın şahsında görürüz. Seyit Onbaşı o gün vinci bozulan topa 215 kiloluk mermiyi mucizevi bir şekilde sırtlayıp götürmüştür.
7-8 Mart'ta, Nusret tarafından dökülüp düşmanın fark edemediği ve 18 Mart'ta, düşmanın iki zırhlısını batıran mayınlar da savaşın sonucuna büyük ölçüde tesir etmişti. Düşmanın 5 zırhlısı esaslı derecede ağır maddi zarar ve insan kaybıyla saf dışı kalmış,diğer gemilerinin tamamı da az çok zarar görmüş,bir hayli torpido, muhrip batırılmış veya yaralanmıştı.
18 Mart'ta Osmanlı ordusu çok önemli bir zafer kazanmıştı.
Bu zaferin önemi düşman donanmasının hezimete uğratılarak püskürtülmesinin yanı sıra, uzun süredir savaşlarda alınan yenilgilerden sonra gelen bu zaferin, ordu ve milletin maneviyatını ve moralini yükseltip kendine olan özgüvenini yeniden kazanmasını sağlamış olmasıdır. Bu moral ve özgüven, daha sonra yapılacak olan kara savaşlarının kazanılmasında şüphesiz çok etkili olmuştur.