30 Temmuz 2018 Pazartesi

18 Mart 1915 Çanakkale Deniz Muharebeleri ile ilgili Bilgiler
Kabaca 62 km. uzunluğundaki Çanakkale Boğazı 1,2 km ile 7 km arasında değişen bir genişlik göstermektedir. Ege Denizi girişinde 3,2 km genişliktedir. En dar olduğu kesim Çanakkale ile Kilitbahir Burnu arasıdır ve burada genişlik 1,2 km boğaz boyunca yüzey akıntısı, Marmara Denizi'nden Ege Denizi yönündedir.
Dolayısıyla Marmara'ya geçen su üstü tekneleri için hız kesicidir. Çanakkale Boğazı'nın savunması kolordu düzeyindeki Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanlığı sorumluluğundadır. Komutanlık,Osmanlı İmparatorluğu ile Almanya arasında ittifak antlaşmasının yapıldığı 3 Ağustos'tan sonra, Başkomutanlık'ın emri ile 5 Ağustos 1914 tarihinde kurulmuştur. Komutanlık, hem İstanbul Boğazı hem de Çanakkale Boğazı savunmasında sorumlu olan Alman amirali V. Usedom'a bağlıdır.
Çanakkale Deniz Savaşı öncesinde Mevkii, Cevat Paşa komutasındaydı. Cevat Paşa'nın emrinde iki piyade tümeni ve çeşitli topçu bataryaları ve destek kıtaları bulunmaktaydı.
Boğaz'ın savunması esas olarak mayın hatlarına dayanmaktadır. Ancak sahillere teşkil edilen top bataryaları gibi ek önlemlerle bu mayın hatlarının güvenliğinin sağlanması gerekmektedir. Seferberlik ilanının hemen ardından Boğaz'ın ana savunmasını oluşturmak üzere mayın hatları döşenmesi çalışmaları başlatılmıştır.
Bunun için en uygun kesim,doğal olarak Boğaz'ın en dar olduğu aralıktır. Çanakkale Boğazı, girişten Kepez Burnu'na kadar görece geniştir. Nara Burnu'na kadar yeniden genişler ama Boğaz'ın en dar yeri Çanakkale kenti ile karşıda Kilitbahir arasıdır.
Bu nedenle mayınlama çalışmaları Kepez Burnu önlerinden Çanakkale gerisine kadar olan kesimde yapılmıştır. Esasen Boğaz'a mayın döşenmesi ile ilgili elde hazır bir plan vardır. İki mayın hattı öngören bu plan İngiliz Deniz Kuvvetleri'nden bir subay tarafından hazırlanmıştı. İtilaf Devletleri Birleşik Filosu'nun, Çanakkale Boğazı'na yönelik ilk saldırısının yapıldığı 19 Şubat 1915 tarihine kadar, Boğaz'a 9 mayın hattı döşenmiştir. Bu hatlar 40-45 metre aralıkla,çoğunlukla 4-5 metre derinliğe (birinde 2,5 metre) aralıklarla atılmış mayınlardan oluşmaktadır.
Bu mayınlama çalışmaları sırasında bazı mayınlar kısa süre sonra infilak etmiş, bazıları da akıntı nedeniyle sürüklenip işlemlerini yitirmişlerse de büyük kısmı ele geçirilip kullanılmıştır.
Tüm bu çalışmalar ve sonrasındaki mayınlama faaliyetleri Müstahkem Mevkii Komutanlığı bünyesindeki Mayın Grup Komutanı Binbaşı Nazmi (Akpınar) Bey'in yakın gözetiminde gerçekleştirilmiştir. Nusret Mayın Gemisi mürettebatı 61 kişiden oluşmaktaydı. Tophaneli Hakkı Bey mayınlama işlemi sırasında heyecanına yenik düşerek orada şehit olmuştur.
Bu çalışmaların sonucunda 18 Mart'a kadar toplam 403 mayın kullanılmıştır. Tüm bu mayınların büyük kısmı, Ruslar tarafından Yavuz ve Midilli'nin Karadeniz'e çıkmasını önlemek için İstanbul açılarına döktükleri mayınların toplanmasından gelmektedir.

Diğer bir kısım mayın ise, Trabzon açıklarından toplanan Rus mayınları, İzmir sularında ele geçen Fransız mayınları ve Balkan Harbi'nden kalma Bulgar mayınlarıdır.
Bu şekilde ele geçen mayınlar Alman torpil uzmanı Yüzbaşı Goehl tarafından tek tek kontrol edilmiştir ve toplam 145 adet olarak Çanakkale Boğazı'nda kullanılmıştır. Hatlar halinde dökülen mayınlardan bir kısmı zaman içinde, esas olarak güçlü fırtınalar nedeniyle yerlerinden koparak akıntıya kapılmıştır.
Mayın üretimi olmadığı için bu mayınlar fazlasıyla değerliydi. Bu yüzden çarpıp havaya uçma tehlikesi göze alınarak su üstünden toplanmasına çalışılmış, büyük bir kısmı bu şekilde toplanmıştır.
Mayınlama önlemleri yanında, zamanı geldiğinde akıntıya bırakılarak, İtilaf Devletleri gemilerine doğru sürüklenmeleri için, 13 mayın ayrılmış ve bunların suya bırakılması için gereken düzenlemeler yapılmıştır.
Savaş Öncesi ve Savaşın Seyri: Çanakkale Savaşları iki safhadan oluşur: A- 19 Şubat-18 Mart tarihleri arasında vuku bulan deniz savaşları B- 25 Nisan 1915-9 Ocak 1916 tarihleri arasında yaşanan kara savaşları

Müttefikler, Çanakkale'yi geçmek için hazırladıkları planı 19 Şubat 1915'te uygulamaya başladılar. Saldırının başlama tarihi olan 19 Şubat öylesine seçilmiş bir tarih değildi. Bu tarih daha önce yaşanmış olan tarihî bir olayın yıl dönümü idi. 1807 yılında Osmanlı Devleti, Rusya ile savaşıyordu ve İngiltere Rusya ile müttefikti. Bu sebeple Rusya'ya yardım etmek üzere donanma gönderilmişti.
Amiral Duckwort komutasındaki İngiliz donanması, Çanakkale önüne gelerek 19 Şubat'ta, Boğazı savunan Türk muhafızlarının gafletinden faydalanıp Boğazı geçmiş ve İstanbul önüne gelmişti. Yaklaşık bir ay Adalar civarında demirleyerek, İstanbul'u tehdit etmiş; ancak Osmanlı Devleti'nin aldığı tedbirler sayesinde, bir şey yapamayacağını anlayan donanma, çareyi kaçmakta bulmuş, bu sefer hazır bekleyen Boğaz muhafızlarının mukabelesiyle karşılaştığından bir miktar zayiatla, kendini Çanakkale Boğazı dışına atabilmişti. Çanakkale Savaşları'nda tarihi olayları ve sembolleri kullanmaya özen gösteren müttefikler işte Amiral Duckwort'un Boğazı geçtiği gün saldırıyı başlatmışlardı. Yine tarihe bir gönderme olarak ilk mermiyi Agamemnon zırhlısına attırmışlardı.
Bilindiği üzere Agamemnon, Homeros'un İlyada destanında, Truva'ya saldıran ve hile ile Truva'yı ele geçiren Yunan kralıdır. Müttefiklerde savaş boyunca,kendilerini İlyada destanının Truva'yı zapta gelen kadim Yunan ordusu ve tabii ki Türkleri de Truvalı olarak görme fantezileri görülmüştür.
Hatta bu durum Türk tarafını da etkilemişti.
Yeni Mecmua'da yayımlanan bir makalede bu münasebetle şöyle bir cümle vardır: "Truva bir hayaldi, Çanakkale gerçek!" Bu durum daha sonra da sürmüştü. 31 Ekim 1918'de, Mondros Mütarekesi aynı Agamemnon zırhlısında imzalanmıştı. Amiral Carden komutasındaki 100'e yakın büyük küçük gemiden oluşan müttefik donanması 19 Şubat'ta harekete geçti. Esasında müttefikler Boğazı kolayca geçeceklerini ümit ediyorlardı.
Churchill'e göre, İngiliz donanması Boğaz'da görününce, Türkler topları bırakıp kaçacaktı. Hatta o kadar emindiler ki İngiliz Cook Seyahat Şirketi İstanbul'a tur bile organize etmişti. 12 zırhlı savaş gemisi tarafından Çanakkale Boğazı’nın Anadolu ve Rumeli yakalarındaki giriş istihkâmları bombardıman edildi.
25 Şubat'a kadar havaların kötü gitmesi sebebiyle saldırıya ara verildi.O gün yeniden giriş istihkâmları topa tutuldu ve Seddülbahir ve Kumkale'deki tabyalarımız susturuldu.
25 Şubat-18 Mart tarihleri arasında mayın tarama ve Boğaz’ın orta bölümündeki seyyar ve sabit bataryaların susturulması için mücadele ettiler. Bu dönemde 4 Mart'ta, Seddülbahir ve Kumkale'ye birkaç yüz asker çıkarılarak buradaki topların tamamen tahrip edilmesi amaçlandı.
Ancak karada bekleyen Türk askerinin şiddetli mukabelesi üzerine zayiat vererek gemilere alındılar.
Özellikle, Seddülbahir'e çıkan düşman askerlerini karşılayan müfrezenin içinde bulunan, Bigalı Mehmet Çavuş'un, kahramanca hareketi, daha savaşın en başında Türk askerinin cesaret ve kahramanlığını göstermesi açısından büyük akis uyandırmıştır.
15 Mart'ta, Amiral Carden rahatsızlığını beyan ederek görevden affını istedi ve 16 Mart'ta Amiral De Robeck komutanlığa getirildi. İngiliz hükümetinin bir an önce sonuca gidilmesi yönünde baskıları üzerine 18 Mart'ta son ve kat'i hücuma karar verildi.
Türk tarafında ise bu tarihe kadar cesaret ve inatla fevkalade bir mukavemet yapılmaktaydı. Silah gücü bakımından kıyas kabul edilmeyecek derecede zayıf olunduğu bilinmesine rağmen bütün imkanlar seferber edilerek karşı konulmaktaydı. Buna rağmen müttefik donanmanın Çanakkale'yi geçmesi ihtimali de göz ardı edilmiyordu. İstanbul'da bunun için bazı hazırlıklar yapılmıştı. Marmara sahillerine toplar yerleştirildi ve tahkimat yapıldı. İstanbul sonuna kadar savunulacaktı.
18 Mart günü düşman, içinde Queen Elizabeth gibi en son model gemilerin de bulunduğu 18 zırhlıdaki büyük çapta 316 topuyla, bizim kıymet ve kudretçe daha zayıf özelliklere sahip büyük çaplı sadece 73 topumuza karşı saldırıya geçti. Bu bir çeşit yüzer kalelerle sabit kalelerin savaşı olacaktı. Askeri otoriteler yüzer kalelere şans vermekteydi.
Saat 11'de başlayan savaş,akşam 18'e kadar devam etti ve düşmanın üç zırhlısının batması, üçünün havuza alınacak derecede hasar görmesiyle kuvvetinin üçte birini kaybetmiş bir halde geri çekilmesiyle sonuçlandı.Bu savaşta gemilerin amansız ateşleri altında büyük bir cesaret ve fedakarlıkla savaşan Türk topçusunun hizmeti her türlü takdirin üstündedir. Vazifesini kutsal bilen Türk askerinin savaşa nasıl bir imanla motive olduğunu Seyit Onbaşı'nın şahsında görürüz. Seyit Onbaşı o gün vinci bozulan topa 215 kiloluk mermiyi mucizevi bir şekilde sırtlayıp götürmüştür.
7-8 Mart'ta, Nusret tarafından dökülüp düşmanın fark edemediği ve 18 Mart'ta, düşmanın iki zırhlısını batıran mayınlar da savaşın sonucuna büyük ölçüde tesir etmişti. Düşmanın 5 zırhlısı esaslı derecede ağır maddi zarar ve insan kaybıyla saf dışı kalmış,diğer gemilerinin tamamı da az çok zarar görmüş,bir hayli torpido, muhrip batırılmış veya yaralanmıştı.
18 Mart'ta Osmanlı ordusu çok önemli bir zafer kazanmıştı.
Bu zaferin önemi düşman donanmasının hezimete uğratılarak püskürtülmesinin yanı sıra, uzun süredir savaşlarda alınan yenilgilerden sonra gelen bu zaferin, ordu ve milletin maneviyatını ve moralini yükseltip kendine olan özgüvenini yeniden kazanmasını sağlamış olmasıdır. Bu moral ve özgüven, daha sonra yapılacak olan kara savaşlarının kazanılmasında şüphesiz çok etkili olmuştur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder